Skip to main content

Yazar: Emel Katırcı

Depresyon Nasıl Seyreder?

Depresyon olgularının % 85 ya da daha fazlası bilinen olağan tedavi yöntemlerinden yararlanır. Tedavi edilmeyen olgular ise 6-24 ayda düzelirler. % 5-10 kadar olguda ise iki yıldan fazla sürer.

Tedavi ile bu süre birkaç hafta ile birkaç aya indirilebilmektedir. Tedaviye erken başlamak yanıt alma süresini kısaltır. %10-15 olgu ise süregen seyir gösterir. Başlama yaşı yönünden aynı aile bireyleri arasında ilişki vardır. Erken başlayanlarda yineleme olasılığı daha yüksektir. Stres etkenleri ile başlaması arasında bir ilişki olabilmekle birlikte bu zorunlu değildir. Depresyon yaşam boyu ataklar ve yinelemelerle sürer.

Panik Bozukluk ve Agorafobi

Panik Bozukluğu olan Hastaların % 60 ‘ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar.

Hastalar yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez olurlar ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak bu tür yerlere gidebilirler.

Hastaların, yalnız başlarına Panik Atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına Agorafobi adı verilir.

Yaşlılık Depresyonu ve Nedenleri

Yaşlanma süreci, bir yandan ilerleyen yılların kazandırdığı deneyimler ile yaşlılığın getirdiği problemlere karşı koyma ve savaşma becerileri kazandırırken, bir yandan da güç ve yeteneklerde oluşan fiziksel kayıplar ile, dost ve arkadaş kayıpları, sosyal iletişimde zorunlu kopukluklar ve kimi zaman hayatı da tehdit eden ve birden fazla fiziksel rahatsızlıklar ile bu problemleri arttırmaktadır.

Depresif şikayetler, ileri yaş gruplarında sık gördüğümüz ruhsal belirtilerdir. Yaşlılarda depresif belirti bazen yeni başlayan fiziksel bir hastalığın habercisi de olabilir.Yaşlı toplulukta (65 yaş üzeri ) depresyonun görülme sıklığı %15 civarındadır. Yaşlı depresyonu gençlere göre nedenleri ve tedavi cevabı açısından gençlerin depresyonundan farklılıklar gösterir.

Depresyon bulguları hastanın çevresi veya psikiyatrist olmayan hekimler tarafından sıklıkla yaşamın ve yaşlılığın bir parçası olarak kabul görebilir. Depresyonun ağır bir formu olan Major depresif bozukluğun yaşlılarda genç nüfusa göre daha seyrek görüldüğü bilinmektedir ( yaklaşık %4civarında). Major depresyon için sıklık bu yaş grubunda cinsiyete göre belirgin bir farklılık göstermemekle birlikte, depresif semptomların kadınlarda daha yaygın olduğu da bilinmektedir.

Depresyonun distimik bozukluk gibi kronik seyirli tipine de yaşlılıkta sık rastlanmaktadır. Uzun süreli, yaygın, çok şiddetli belirtilerin olmadığı bu depresif tablo çoğu kez yaşlanmanın doğal bir parçası gibi görülerek bir hastalık olarak değerlendirilmemektedir.

Yaşlıda depresyon yalnızca fiziksel hastalık riskini arttırmaz aynı zamanda ciddi bir ölüm nedenidir. Yaşlı depresiflerde intihara yatkınlık genç depresiflerden daha fazladır. İngiltere’de intihar olgularının %25’ini 65 yaşın üzerindekiler oluşturmaktadır. Erkeklerde intihar sıklığının daha fazla olduğu ve yaşlılığın ileri evreleri ile birlikte daha da arttığı, kadınlarda ise erkeklere göre hem daha az görüldüğü hem de yaşın ilerlemesi ile birlikte sıklığın değişmediği bilinmektedir. Yaşlıda intihar olgusu toplum ve kültürlere göre de belirgin farklılıklar gösterir. Yalnızlık ve sosyal izolasyon en önemli risk faktörleridir. Eş ve yakınların kayıpları (özellikle yakın dönemde olanlar) ve yas tutma yaşlılarda yalnızlığın en önemli nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Yaşlı, erkek olma, yalnız yaşama, yakın dönemde yaşanmış bir kayıp, depresyon ve alkol kullanımı, ciddi fiziksel hastalıklar ve kronik ağrı yaşlıda intihar riskini arttıran önemli faktörlerdir.

Depresyonda Risk Faktörleri

Yaşlılar depresyonun ortaya çıkışı açısından pek çok risk faktörü ile kaşı karşıyadır. Sosyal ilişkilerde azalma, yalnızlık, yas, maddi kazançta azalma, fiziksel hastalıklar, öz güven eksikliği, cinsel kapasitede kayıp, meydana gelen yaygın veya bölgesel beyin dokusu harabiyetleri yaşlılık dönemi depresyonu için önemli risk faktörleridir.

Fiziksel hastalıklar:

Fiziksel hastalık varlığı hem doğrudan hem de dolaylı olarak depresif bozukluk nedenidir. Yeni birhastalığın teşhisi sıklıkla depresif bir atağı başlatabilir. Kronik hastalıklar ise kronik ağrının eşlik etmesi, başkalarına bağımlı hale getirme, günlük yaşam kısıtlılıklarına neden olma, yaşam kalitesini düşürme gibi özelliklerinden dolayı depresyona neden olabilirler. Klinik deneyimler fiziksel hastalığın ciddiyeti veya yaşamı tehdit ediciliğinden ziyade, neden olduğu kayıpların depresif şikayetler ile daha ilişkili olduğunu göstermektedir. Fiziksel hastalıklar genellikle fiziksel bağımsızlık ve kendine yeterlilikte kayıplara ve dolaylı olarak özgüvenin azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca hastalığın artacağı ve elden ayaktan düşeceği korkusu da söz konusudur. Yaşlılarda uykusuzluk ve kronik ağrı da sıklıkla depresyonu tetikler. Daha az görülmekle birlikte görme işitme problemleri, kulak çınlamasının da yaşlıda depresyon gelişmesi üzerinde etkili olduğu gösterilmiştir. Yaşlıda fiziksel sağlık ile depresyon arasındaki ilişki iki yönlüdür. Her ikisinin de varlığı diğerinin gidişatını kötü etkiler. İnme, Parkinson hastalığı, tiroit hastalıkları, Cushing hastalığı, Huntington hastalığı, kanserler, sinir sisteminin dejeneratif hastalıkları gibi bazı fiziksel hastalıklar doğrudan depresyona da neden olabilirler.

İlaç Kullanımı:

Yaşlılarda çoklu ilaç kullanımı pek çok sorunu da beraberinde getirir. Doktorların bir birinden habersiz verdiği ilaçların yaşlı tarafında yanlış ve hatalı kullanımları bazen faydadan ziyade zarara sebep olabilir. Pek çok ilaç yan etki olarak mizacı etkiler. Ancak genellikle birçok tıbbi durumun bir arada bulunduğu yaşlılarda çoklu ilaç kullanımını kontrol etmek de her zaman mümkün değildir. Temel prensip olarak mümkün olan en az çeşitlilikte ilaç, mümkün olan en düşük dozlarda uygulanmalıdır. Yaşlılarda bazı ilaçlar özellikle çoklu kullanımda yan etki olarak depresyon yapabilir veya depresyonun mevcut şikayetlerini arttırabilir

Nörobiyolojik Faktörler:

Yaşlı depresyonunda yaşlanan beyin dokusunda meydana gelen nöro-biokimyasal değişikliklerin beyinin depresyona yatkınlığını da arttığı üzerinde durulmaktadır. Görüntüleme çalışmalarında demanslı yaşlılarda da, depresyonlu yaşlılarda da kortikal doku yoğunluğunda azalma gösterilmiştir. Kortikal fonksiyonel kapasitede azalma hem depresif epizod boyunca bilişsel yetersizliği arttırmakta hem de iyileşme sürecini olumsuz etkilemektedir.

Psikososyal faktörler:

Yaşlılık döneminde başlayan depresyonda hastalık öncesi kişilik yapısının gençlere göre daha önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir. Gençlikte nörotik şikayetleri olan insanların yaşlılıklarında depresyona yatkınlıkları olduğu düşünülmektedir. Bazı kişilik bozukluklarını Da hem gençlik hem de yaşlılıkta inatçı depresyona yol açabileceği kabul edilir.

En çok kabul gören sosyal faktörler:

  • Sosyo-ekonomik yetersizlik
  • Aile desteğinin olmaması
  • Bakım ve huzur evinde kalmak
  • Bağımsızlığın ve mahremiyetin yitirilişi
  • Dul olmak veya boşanmış olmak
  • Başka bir yaşlıya bakıcılık yapmak
  • Alzheimer hastası olan eşlerine bakmak
  • Sevilen birinin yas dönemi

Yaşlılık Depresyonu Belirtileri ve Tedavisi

Yaşlıda depresyon belirtileri ve tedavi ilkeleri gençlerden biraz farklı olabilir.

Yaşlıda depresyon belirtileri

  • Devamlı üzüngün, kederli ve moralsiz olma hali (iki hafta veya daha uzun süreli)
  • İlgi azalması ve  isteksizlik
  • Günlük temizlik ve bakımını aksatmak veya yapmama
  • Eskiden zevk aldığı şeylerden artık zevk alamama, ağlama inleme
  • Düşüncelerde yavaşlama ve  karar vermede güçlük
  • Unutkanlık ve dikkatini toplayamama
  • Parasal ve sağlık sorunlarında yersiz ve aşırı endişeler
  • Sık ağlamalar ve aşırı duygulanmalar, alınganlık, aşırı ilgi isteme ve yalnızlık korkusu
  • Kendini ümitsiz ve çaresiz hissetme
  • Gelecekten beklentinin kaybolması. Gelecek ile ilgiliplan yapmama
  • Kilo değişiklikleri, iştahsızlık veya nadiren iştah artması( kilo verme ya da aşırı alma)
  • Yerinde duramama ve huzursuzluk
  • Uyku bozukluğu ( azalması ya da aşırı yatma isteği)
  • Tıbbi tedavilerini aksatmak, kesmek yaşama sevincini kaybetmek ve ölmek isteği
  • Ağır depresyonda yemek ve içmekten kesilme yattığı ve ya oturduğu yerden kalkmama. Beslenme bozukluklarına bağlı aşırı kilo verme
  • Bedeniyle aşırı ilgilenme, ve doktorların fiziksel bir neden bulamadığı çeşitli yakınmalar. (ağrılar, uyuşmalar, hazımsızlık, gaz ve geğirme, halsizlik)
  • Doktor aksini söylediği halde önemsiz şikayetleri abartma kötüye yorma

Depresyonlu yaşlı  “kendimi iyi hissetmiyorum” veya “ halim yok” gibi bahaneler öne sürerek kendini günlük yaşam gereklilikleri ve sosyal hayattan geri çeker. Aynı nedenlerle, dış görünüşlerini ihmal etmeye başlar, günlük bakımını önemsemez, yıkanmaz. Beslenmesini veya gerekli ilaç kullanımını ihmal etmeğe başlar. 

Depresyonun da tıpkı diğer hastalıklar gibi değişik tipleri ve dereceleri vardır. Hafif depresyonda ve genellikle depresyon başlangıcında belirgini bir üzüntüsü yok gibi görünen  yaşlılarda, uyku bozukluğu, kilo kaybı, alınganlık, unutkanlık ya da sebepsiz fiziksel yakınmalar gibi belirtiler görülebilir. Bu bulgular klinik depresyon hastalığına bağlı olabileceği gibi başka bir  önemli hastalığın belirtileri olabilir. Bu konuda doğru tanıyı sadece deneyimli bir psikiyatrist koyabilir.

Depresyon tedavisi

   Yaşlı hastalar da depresyon tedavisi bazı incelikler ihtiva etmekle birlikte yaşlılar da tedaviden gençler kadar  yararlanırlar. İleri yaş depresyonu için son derece etkili tedavi yöntemleri vardır. Yaşlı depresyonu için uygulanan tedavi yöntemleri şunlardır:

  • Psikoterapiler ( konuşma tedavisi)
  • Antidepresan ilaçlar
  • Şok tedavisi (elektro-konvulsif tedavi)

Psikoterapiler ; Depresyonun tedavisinde ilaçla beraber ya da ilaçsız olarak uygulanır ve iyileşme sürecine önemli bir katkıda bulunurlar. Bu tür tedavi genelde hafif ve orta depresyon vakalarında tek başına da kullanılabilir. Kısa dönemli psiloterapinin (10-20 hafta) birçok türünün depresyon tedavisinde etkili olduğu kanıtlanmıştır. Genellikle haftada bir yapılan 45 dakikalık görüşmeler şeklinde uygulanır. Tek tek ya da bir grup kişi ile beraber olabilir. Tedaviyi yapan kişinin yaşlı tedavisi konusunda deneyimli birisi olması önemlidir.

Antidepresan ilaçlar; Beyind nöro-transmitter denilen maddelerin seviyesini değiştirerek etki ederler. Etki etmeleri için 2-3 haftalık bir süre geçmesi  gerekir. Mutlaka doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Antidepresan ilaçların en az 6 ayla 1 yıl arası kullanılması gerekmektedir. Beklenen etki ilacın kullanımından en erken 3 hafta  hafta sonra ortaya çıkar. Bazen etkinin görülmesi için 45 gün geçmesi gerekebilir. Yaşlıda antidepresan ilaç kullanımında  düşük dozlar ile tedaviye başlanması ve gerekirse dozun arttırılması temel prensiptir. Yan etki profili kişiye uygun bir ilaç seçilmeli ve mümkünse başka bir psikotrop ilaç ile birlikte kullanımdan kaçınılmalıdır. Doktorun belirttiği doz kullanılarak belli bir süre sonunda şikayetlerde gerileme yoksa hasta doktoruna danışmalıdır. Yeni bir ilaç kullanımına geçilebilir. Antidepresan ilaçlar alışkanlık veya bağımlılık yapıcı değildir. Uyuşturucu grubuna dahil değildir. Depresyon tekrarlayan bir rahatsızlık olduğundan, yeni bir depresyon atağını önlemek için genelde iyileşmeden sonraki 6 ay daha ilaca devam etmek gerekebilir. Dozu atlamak veya belirtilenden fazla almak istenen bir durum olmamakla birlikte genelde önemli bir soruna yol açmaz . İyilik hali ortaya çıkınca tedavinin belirlenen süreden erken kesilmesi depresyonun tekrar ortaya çıkmasıyla sonuçlanmaktadır. Hatta, tedavinin ilk altı ayı içinde ilacı kesen hastaların çoğunda depresyon nüks etmektedir. Antidepresan ilaçları mutlaka psikiyatristlerle konuşarak ,onların seçtiği şekilde almanız ve bırakmanız gerekir. İstenmeyen bir yan etki gördüğünüzde yine doktorunuza danışarak ilaçları kesiniz.

Elektrokonvulsif terapi (Şok tedavisi); Gerçekte, ileri derecede depresyonun tedavisi için en emin, en hızlı, ve etkili yöntemlerden biridir. Hayat kurtarıcı olabilir. EKT genelde antidepresan ilaçlara cevap vermeyen veya ilaca toleransı olmayan veya depresif şikayetlerin ağırlığı nedeni ile hayati tehlikedeki hastalar için en iyi seçimdir. Yaşlılık döneminde depresyon bazen bunamanın semptomlarını taklit edebilir. Unutkanlık ve durgunluk şikayetlerinin ön olanda olduğu bu tabloya psödo demans (yalancı bunama) adı verilir. Bu durumdaki bir hastaya antidepresan ilaçlar verilmesi yerine elektro-konvulsif tedavi uygulamak daha doğru olur. Hastada demans hastalığı var ise bir düzelme beklenmez ama unutkanlığın sebebi depresyon ise belirgin bir iyileşme gözlenir.

Hastanın depresyonunu tedavi için en iyi yöntemi ,detaylı bir değerlendirmeden sonra doktoru belirleyebilir. Depresyonun tedavisi hem hasta hem de doktor açısından sabır ve süreklilik gerektirmektedir. Bazen, tam bir iyileşmeden önce birkaç değişik tedavi yöntemi uygulanması gerekebilir.

Dr. M. Reha Bayar

Gebelik ve Psikiyatrik Hastalıklar

Gebelik ve doğumla ilgili psikiyatrik hastalıklar

Gebelik ve lohusalık süreci üretkenlik yaşındaki kadının psikiyatrik hastalıklar açısından risklere açık olduğu bir dönemdir.

Daha önce konulmuş bir psikiyatrik hastalık tanısı olan veya önceki gebelik ve sonrasında psikiyatrik bir hastalık geçiren kadınlarda yeni bir gebelik ve lohusalık döneminde psikiyatrik hastalığın tekrarlama riski yüksektir. Daha önce bu süreçte ağır bir psikiyatrik hastalık geçiren kadınların, hastalığın tekrarlama riskini ayrıca bu dönemde ilaç seçim ve kullanımındaki kısıtlılık ve sıkıntıları da göz önüne alarak yeni bir gebeliğe karar vermeleri önerilir.Genel olarak kabul edilen Kural “Gebeliğin ilk üç ayında hiç ilaç kullanılmamasıdır”.

Anne sağlığı açısından (epilepsi gibi) sürekli ilaç kullanılmasının zorunlu olduğu hastalıklar dışında bu kural geçerlidir. İlaçlar gebelikte kulanılma risklerine göre sınıflandırılır. Psikiyatrik hastalıklar ile ilgili bilgi birikimi yeteri kadar olmasada ilk üç ay sonrasında tedavide kullanılacak ilaçlar mevcuttur. Bilmeden gebeliğin ilk üç ayında (özellikle ilk 15 gün) kullanılması riskli ilaç kulanıldığı zaman bu durum aileyi özellikle anneyi zor bir karar vermekle baş başa bırakmaktadır. Böyle bir duruma düşmemek için psikiyatrik ilaç kullanan ve üretgen yaşta olan kadınların bu dönemde gebe kalmamaya çok dikkat etmeleri gerekir.

Prof. Dr M. Reha BAYAR

2016

Anksiyete Nedir?

Normalde kişinin çevre ile uyumunu sağlamada işlev gören aksiyete duygusu artış gösterdiği bazı durumlarda bu uyumun bozulmasına neden olur ve patolojik anksiyete adını alır.

Emin olamama ve kontrol etme, kirlenme düşüncesi ve temizlenme davranışları, düzenleme, sayma, istemeden başkasına zarar vereceği düşüncesi ve içerik olarak çok rahatsız eden cinsel ve dini içerikli düşüncelerin olduğu obsesif kompulsif bozukluk ve ataklar halinde gelen ölüm korkusu ile karakterize panik anksiyete bozukluğu anksiyeteye sebep olan en önemli hastalıklardandır.

Anksiyete Nedir ?

Anksiyetenin kesin ve sınırları iyi çizilmiş bir tanımını yapmak çok zordur.Bu yıllar önce de böyleydi, günümüzde de böyle .Halk arasında ve günlük yaşamda “sıkıntı, bunalma, daralma, endişe ve korku” kelimeleri anksiyetenin ifade edilmesi için kullanılmaktadır.

İnsanlara “bu şikayetinizi nasıl yaşıyorsunuz?” diye sorduğumuzda, genelde verilen cevaplar şunlardır:

  • İçimde bir sıkıntı var, içim pır pır ediyor.
  • Kalbim sanki yerinden çıkacak gibi oluyor.
  • Ağzım kuruyor sık sık su içiyorum.
  • Nefesim daralıyor, nefesime doyamıyorum, derin nefesler almazsam sanki boğulacak gibi oluyorum.
  • Sanki bir el boğazımı sıkıyor.
  • Sanki boğazımda bir şey var yutkunamıyorum.
  • Ağlayacak gibi kendimi kötü hissediyorum ama ağlayamıyorum.
  • Bayılacak gibi hissediyorum.
  • Çarpıntım var, ellerim, vücudum titriyor.
  • Midem bulanıyor, öğürtü geliyor,
  • İçim şişiyor. Elim ayağım buz gibi oluyor
  • Kafam bulanıyor, dikkatimi toplayamıyorum. Çevremde olanları anlamakta zorluk çekiyorum.
  • İçimi bir korku kaplıyor
  • Hep kötü şeyler aklıma geliyor
  • Sanki kötü bir şey olacak, kötü bir haber alacakmışım gibi içim eziliyor.
  • Hani sevdiklerinizden ayrılırken içiniz burulur ya öyle oluyorum.
  • Çıldıracak gibi hissediyorum.
  • Zaman geçmek bilmiyor.

Görüldüğü gibi anksiyetenin kişilertarafında yaşanması oldukça farklı oluyor. Biz hekimler bu şikayetleri genelde üçe ayırıyoruz.

İlk grup, anksiyetenin hasta tarafında yaşanması ve hissedilmesidir. Hasta tarafından korku, endişe, sıkılma gibi katlanması zor duygular olarak ifade edilir. Subjektifdir. Sadece hasta tarafından yaşanır.

İkinci grup, şikayetler vegetatif sinir sistemi tarafından kontrol edilen ve anksiyete sırasında çalışmalarında değişiklikler olan iç organların, fizyolojik duyumlarının farkına varılması ile ortaya çıkan bedensel yakınmalardır. Bunlar genellikle çarpıntı, mide bulantısı, ağız kuruması, sararma, solma, nefes açlığı gibi şikayetleri kapsar.

Son grup ise motor şikayetler dediğimiz titreme yerinde duramama gibi dışarıdan bakılınca kolayca farkına varılan davranışa yansıyan bulgulardır.

İkinci ve üçüncü gurup bulgular objektiftir. Hastayı gözleyen kişiler tarafından da fark edilir.

Anksiyete dikkat, hafıza algılamayı olumsuz etkileyerek öğrenmeyi ve hatta olaylar arasında doğru bağlantıları kurma yetisini bozabilir.Anksiyete panik ataklarda olduğu gibi durup dururken birden ortaya çıkabileceği gibi, endişe olarak adlandırdığımız sürekli yaşanan bir duygu olarak da hissedilebilir. Genel tanımında “bir neden yokken duyulan sıkıntı ve gerginlik hissi” olarak belirtilen anksiyetenin korkudan en büyük farkı belli bir objesinin olmamasıdır. Korku da bir korku objesi vardır, korku çok yoğun yaşanan bir duygudur ve kısa sürelidir. Oysa endişe olarak isimlendirilen yaygın anksiyetede çok belirli bir obje yoktur. Gelecekte ve bilinmeyen bir zamanda kötü şeylerin olması beklenir daha sinsi ve zaman açısından daha yaygın bir duygudur, daha belirsizdir.

Anksiyetede rahatsız eden şeyler çoğunlukla kişi için olması mümkün ama müphemdir. Kişi tarafından çok iyi tarif edilemez. Genelde olması istenmeyen bir olumsuzluklar yumağıdır.

Anksiyete birçok uzman tarafından günlük yaşamda hepimizin yaşadığı normal bir duygu olarak tarif edilir. Genelde yaşanan çatışma ve problemlere dikkat edilmesini ve doğru karar verilmesini sağlamak için gerekli bir duygudur. İleride karşılaşılacak olumsuzlukları bize haber veren ve çözüm üretmemize yardımcı olan bu haliyle anksiyete yaşamın bir parçası olarak kabul edilir. Zor katlanılan, hoşa gitmeyen bir duygudur ama çevreye ve yaşama uyum sağlamamızda katkı sağlar.

Psikiyatristlerin tedavi alanına giren anksiyete ise bundan farklıdır. Kişi tarafından baş edilemeyen, katlanması çok zor olarak tarif edilir ve temel fonksiyonu olan uyumu sağlayacağı yerde artık kişinin çevre ile uyumunu bozan bir özellik kazanmıştır. Bu hali ile patolojik anksiyete olarak isimlendirilir. Bedene acı veren bir ağrı gibi patolojik anksiyete de ruhun acı çekmesidir. Kişi bu duruma katlanmak için her şeyi dener ve o çaresizlik içinde anksiyetesini azaltmak için alkol madde kullanmayı deneyebilir. Böylece anksiyeteye eklenen madde kullanma alışkanlıkları durumu daha da karışık bir hale getirebilir. Uzun süreli ve şiddetli anksiyetesi olanlarda gelişen depresyon ve onun getirdiği umutsuzluk ve çaresizlik, kişiyi intihara kadar götürebilir.

M. Reha Bayar

Bana bir şeyler oluyor… Herhalde ölüyorum.

( Bir panik atak hikayesi )

Sabah her zamanki gibi saat 6:30’da çalar saatin zili ile uyandım. Daha önceki günlerde olduğu gibi biraz yatağımda oyalandım.

Son zamanlarda iş yerinde yaşadıklarım biraz yormuştu. Yeni gelen müdür yardımcısı kendini ispatlamak için bizden, özelliklede benden çok şey bekliyordu. Bir günde damdan düşer gibi atanması serviste herkes gibi benim içinde sürpriz olmuştu. Herkes o pozisyona benim getirileceğimi düşünüyordu. Hatta arkadaşlar arasında kutlayanlar bile olmuştu. Lakin beklenmedik bir biçimde başka bir servisten biri atandı. Benden daha kıdemsiz ve daha genç olduğu halde… Hayal kırıklığına uğramadım mı? Tabi ki uğradım ama sadece ben değil eşim ve çocuklarım da bu göreve gelmemi bekliyorlardı. Kimse beni üzmemek için bir yorumda bulunmadı ama ya ben… Kırgınlığımı içime atıp devam ettim. Zaten başka çarem yoktu. Özel sektörde çalışıyordum. Bu işe ihtiyacım vardı. Ne yapabilir, kime şikayet edebilirdim ki.

İsteksizce yataktan kalktım. Banyoya girdim. Duşumu aldım. Giyinip hazırlandığımda mutfaktan karımın demlediği çayın kokusu ve çocukların konuşmaları geliyordu. Bende kahvaltı masasına katıldım. Yeni bir gün başlıyordu. Her sabah olduğu gibi bir yandan kahvaltımızı yaparken bir yandan günlük olaylardan konuşup gülüşüyorduk.

Birden bana bir şeyler olduğunu hissettim. Yüreğim ağzımdan çıkacak gibi oldu. Konuşmalar uzaktan ve boğuk gelmeye başladı. Göğsümde baskı hissi ile tüm vücuduma bir sıcaklık bastı. Lokmamı zorla yuttum. Büyük bir sıkıntı ile nefes alamıyordum. “Allah’ım ne oluyorum?” Sorusu tüm benliğimi sardı. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Bana bir şey oluyordu ama ne olduğunu bilemiyordum. Çok korkunçtu çok korkuyordum. Etrafı algılamamam değişmişti, sanki aklım eskisi gibi çalışmıyordu. Yaşadıklarımı anlamlandıramıyor, bedenime kontrol etmekte zorlanıyordum. Kollarımın bacaklarımın canı çekilmiş gibiydi. Elimdeki çay bardağını zorlukla masaya bıraktım. Hareketlerimi zorla yerine getiriyordum. Algılamam bozulmuştu. Sanki kendimi yavaş çekim filim içindeymiş gibi algılıyordum. Yerimden kalktım, kendimi zorla balkona attım. Belki açık hava iyi gelirdi. Bana bir şey olduğunu gören karım hemen yanıma geldi. Boğazıma bir şey kaçtı zannedip bir bardak su getirmişti. Sudan bir yudum aldım yutamadım. Yüzümü yıkadık. Çarpıntı ve sıkışma hissim giderek artıyordu. Artık bu durumun ölüme giden bir süreç olduğuna inanmaya başladım. Canım çıkıyordu. Ölüyordum. Başka bir şey olamazdı. Korkudan kaskatı kesilmiştim. Kelimeyi şahadet getirmeye çalıştım ama beceremedim. Karım ağlamaya başladı çocuklar donup kaldılar. Artık aklımdaki tek şey bir hastaneye yetişebilmekti. Doktorlar bana yardım edebilirdi. Apar topar aşağı indik. Karım bir yandan elimi tutup bir yandan teselli ediyordu. İyi ki yanımda o vardı.Bir taksi durdurup acilen en yakın hastaneye götürmesini söyledik. Eve yakın bir hastane vardı. Acil servise girdiğimizde beni bir koltuğa oturtup hemen acil doktoruna haber verdiler. Zaman geçmek bilmiyordu. Doktorun gelmesi bana çok uzun geldi.

Yukarda yazılanlar ilk kez yaşanan tipik bir panik atak nöbetini anlatmaktadır. Panik atak vücudumuzda fiziksel bir hastalık olmaksızın yaşanan çok korkutucu bir durumdur. Panik atak görünürde hiçbir neden yokken birden ortaya çıkar. Panik nöbet çarpıntı, sıkışma, terleme, nefes açlığı, akıl karışıklığı şikayetlerin, şiddetli sıkıntı ile birlikte ve aniden başlaması ile oluşur. Hasta bu durumu “ fiziksel zarar göreceği olağanüstü ve korkunç bir durum” olarak algılar. Öleceğini düşünür. Ölüm korkusunun karışması ile şikayetleri artar. Şikayetlerin artması panik atağı şiddetlendirir ve sonrası acilen bir sağlık kuruluşuna yetişinceye kadar devam eden ve hiç unutulmayacak bir dehşet ve korku sarmalıdır.

Prof. Dr. M. Reha BAYAR 25.08.2020

Obsesif Kompulsif Bozukluk (Saplantı-Zorlantı Hastalığı) Nedir ?

Obsesyon ve kompulsiyonların görüldüğü, genellikle uzun süreli (süreğen) , zaman zaman belirtilerde şidetlenmelerin yaşandığı ve kişinin işlevselliğini bozan psikiyatrik bir hastalıktır.

Obsesyon (saplantı- takıntı) : İrade dışı oluşan, karşı konulamayan, sıkıntı veren ve sürekli tekrarlayan, kişinin mantığına, görüşlerine, ahlak anlayışı ve inançlarına ters düşen, istemeden zihnimize gelen düşünce, dürtü, imaj veya fantazilerdir. Kişi bunların kendi zihninin ürünleri olmadığını farkındadır fakat zihninden uzaklaştıramaz.

Kompulsiyon (zorlantı) önceleri obsesyonlardan duyulan sıkıntıyı azaltmak ve onları etkisizleştirmek ve için tekrarlanan fakat giderek kontrol edilemez bir düzeye ulaşan ve kendileride sıkıntı uyandıran hareketlerdir. Kompulsiyon her zaman dışardan farkedilen bir davranış olmaz bazen bir zihinsel uğraşta olabilir. (içinden bir kelime, cümle tekrarlamak, bir şeyi hayal etmek veya dua etmek gibi).En sık görülen şikayetlerden biri kirlenmek ile ilgili takıntıdır. Kişi bir şekilde bedeninin, giysilerinin kirlendiğini düşünür (Vücüt sıvıları, kir, mikrop pislik gibi şeyler ile). Bu durumun mantıklı ve gerçekçi olmadığını bilse de çok büyük sıkıntı duyar ve bu düşünceyi kontrol edemez.

Bu kirliliği gidermek için tekrarlayan temizlenme davranışları içine girerek sıkıntısını azaltmaya çalışır (kompulsiyon-zorlantı). Bu temizlenme genelde belli bir sıra ve sayı gibi bir düzen içinde yapılır ve hasta temizlendiğinden emin olamadığı için bir çok kez tekrarlanır.

Kirlenme düşünceleri ve temizlenme davranışları gün içinde defalarca tekrarlanır ve hastanın zamanının büyük kısmını kaplar. Hasta bunlarla uğraştıkça günlük işlerini yerine getirmekte zorlanır ve işlevselliği belirgin olarak olumsuz etkilenir.

Prof. Dr. M. Reha BAYAR

Manik Bozukluğun Bulguları

Mani depresyonun tam zıddı olan bir durumdur. Depresyonda görülen kederli, elemli, üzüntülü duygu durumuna karşılık manide kişi kendini aşırı derecede mutlu ve neşeli hisseder. Konuşma esprilidir, çevresine şakalar yapar, şarkılar ve şiirler söyler, coşkuludur. Genellikle bu neşeli durum etrafındakileri de etkiler ve sarar. Bir bakıma bulaşıcıdır. Manik bir hasta ile konuşurken sizde güler ve neşelenirsiniz.

Bazen durum bu kadar neşeli olmaz manik kişi çabuk öfkelenir özellikle eleştirildiği ve engellendiğinde kavgacı kırıcı hatta saldırgan olabilir. Daha evvel hiç huyu olmadığı halde çevresindekiler ile sözlü tartışmalara girer küfürlü konuşur veya kavga edebilir. Özellikle bu durum trafikte belirgin hale gelir.

Manik dönemde hastalar düşüncesizce para harcayabilirler. İhtiyacı olmayan giysiler alırlar, özellikle kadınlar süs eşyaları alabilir ve aşırı makyaj yaparlar. Kredi kartlarının limitlerini bitirebilir hatta borç alabilirler.Manik hasta sosyal statüsüne ve yaşına uygun olmayan şekilde giyinip eğlenceye ve gece hayatına düşkünlük gösterebilir. Bu dönemde içki ve madde kullanımına başlar veya kullanımını arttırır. Cinsel ilgisi ve cinsel performansı artmıştır. Ayartıcı davranış ve konuşmalar, aldatma hatta uygunsuz kişiler ile uygunsuz ilişkiler yaşayabilirler.

Bellekte artma ve keskinleşme görülür. Yıllar evvel yaşanmış ve unutulduğu zannedilen olayları gayet rahat hatırlarlar. Aynı şekilde spontan (istemsiz) dikkat artmıştır. En küçük uyar bile algılanır. Çevresinde olup biten her şey dikkatini çeker ve derhal haberdar olur. Spontan dikkatteki bu artış ve dikkatin çelinmesi istemli dikkatin bozulmasına neden olur. Hasta dikkatini sürdürmek ve belli alana yoğunlaştırmakta zorlanır. Bu durumda bir konuşmayı baştan sona takip etmesi ve bir metni okuması zorlaşır. Dikkatini belli bir konuda toplayamaz.

Manide konuşmanın miktarı ve hızı artmıştır. Genelde hastanın konuşmasının arasına girmek ve onu durdurmak zordur. (basınçlı konuşma) Bazen uzun süre yüksek sesle ve uzun süre konuşmaktan ve bağırmaktan sesleri kısılabilir. Konuşmaya canlı mimik ve jestler eşlik eder. Düşünce akışı aşırı hızlıdır. Bu durum hasta tarafından “ beynime aynı anda yüzlerce düşünce geliyor” diye ifade edilir. Manik hastanın konuşmasının bütünlüğü korunmakla beraber, konuşma sırasında dikkatin çelinmesine bağlı olarak konudan konuya atlayan detaylı ve renkli bir içerik mevcuttur. Bir soru sorulduğunda cevabı direkt veremezler. Cevap sırasında konuşma başka konulara kayar detaylanır ve uzar Fakat amaçtan kopmaz. Biraz vakit alsada sorunuzun cevabını alırsınız.

Düşünce içeriğini dinsel, cinsel veya toplumsal olarak abartılı bir büyüklük ve güven duygusu kaplamıştır. Kişi kendini çok güzel, çok akıllı, çok özel, çok asil biri olarak düşünür ve kabul eder (megalomani). Başkalarını küçümser. Kendine güveni ve beğenisi aşırı artmıştır. Bu abartılı büyüklük düşüncesi ile diğer insanların, hatta dost ve akrabalarının onu çekemediğini, kıskandığını bu yüzden zarar vermek istediklerini düşünür.

Bazen bu büyüklük ve zarar görme düşünceleri gerçeklikten tamamen koparak (gerçek dışı ve saçma) büyüklük ve zarar görme hezeyanlarına dönüşebilir. Bu durumda psikotik özellikli mani den bahsedilir. Psikotik mani de hasta gerçek dışı olarak kendini çok büyük, çok önemli biri olarak kabul eder.(Grandiyöz hezeyan veya büyüklük hezeyanı) Bu hezeyanlar ile bazen dünyayı yönettiğine inandığı bir devlet adamı, kurtarıcı, bazen çok önemli buluş yapan bir bilim adamı, kaşif, bezen de seçilmiş, kutsal bir insan, uzaylı, hatta bir peygamber olduğuna inanır. Bu büyüklük hezeyanlarına diğer insanların, kurumların (CIA,MİT, KGB) devletlerin onunla uğraştığı kötülük yapmak istedikleri, engellemeye hatta öldürmeye çalıştıkları düşünceleri (perseküsyon-kötülük görme hezeyanı ) eşlik edebilir.

Düşünce içeriğindeki bu hezeyanlar ile birlikte işitsel ve görsel halüsinasyonlar da bulunabilir. Hastalar genelde düşüncesindeki bu zırvaları doğrulayan tekrarlayan sesler duyar, hayaller görürler.Bazen çevresindeki olayları, konuşmaları veya tesadüfleri bu hezeyanlarına bir dayanak olarak düşünür ve yorumlayabilirler. (Referans hezeyanları)

Manide hastanın zekasında bir bozulma olmadığı halde dikkat, duygu durum, düşünce ve algılamada oluşan bu bozukluklar nedeni ile hastanın yargılama, karar verme yetisi ileri derecede etkilenir ve işlevselliğinde belirgin bir bozulma meydana gelir

Prof. Dr. M. Reha BAYAR

Manik Bozukluk Nedir ?

Manik hastalar çoğunlukla kendi istekleri dışında aile tarafından ya da güvenlik güçlerinin yardımı ile muayeneye getirilirler. Hastaların hastalıkları ile ilgili farkındalıkları (iç görü) yoktur ve durumlarından memnundurlar.

Hasta olmadıklarını iddia ederek muayene olmayı reddederler. Alaycı, küçümseyen bir tavır içindedirler çabuk öfkelenirler hatta agresif davranırlar ve kaçma eğilimi gösterirler. Kendini getirenleri ve doktoru dava edeceklerini söyler ve tehditler savurabilirler.

Mani bir duygu-durum değişikliğidir. Özellikleri şunlardır:

En az bir hafta süren,  her zamanki kişisel işlevselliği değiştirecek ölçüde belirgin, kendini aşırı derecede neşeli ve iyi hissetmek, bazen öfke ve çabuk kızmanın da hakim olduğu  değişken bir ruh  yapısının olması.

Bu ruhsal duruma eklenen:

Kendini büyük ve önemli hissetme

Uyku ihtiyacında azalma veya uyumama

Aşırı süratli, yüksek sesli ve araya girmenin zorlaştığı (basınçlı) konuşma biçimi

Bir düşünceden diğerine hızlı geçişlerin olması (fikir uçuşması).

Dikkatin bir noktada odaklanmasında zorluk. Dikkatin dağılması

Konuşma ve düşüncedeki hızlanma ile birlikte hareketlilikte artma ve yorulmak bilmemek.

Zevk veren aktivitelere aşırı düşkünlük. dürtülerde artış ve bunları kontrol etmede zorluk. Aşırı para harcama, seks, kumar oynamak, abartılı ve göze batan süslenmek ve giyinmek gibi 

Dini ve vatanserlik duygularında artma ve bunların konuşma ve davranışa yansıması.

Bireysel ve toplumsal İşlevselliği bozacak düzeyde duygudurumdaki aşırı mutluluk ve iyilik hali ile birlikte yukarda belirtilen özelliklerden bir kısmının birlikte görülmesi kişinin manik bozukluk olduğunu gösterir.

M. Reha BAYAR